İlerleyen 29 yıl süresince, 1964-1993 yıllarında, adada barışı koruma misyonu hâlâ devam eden Kıbrıs’taki BM Sulh Gücü’nde vazife alacak 25 bin İsveçli asker Arvidsson’u takip edecekti.

Arvidsson, Ekim 1964’te genç bir İsveçli BM askeri olarak Kıbrıs’a geldi ve Nisan 1965’e kadar hizmet verdi. Arvidsson, 30 yıl sonrasında, Şimal Kıbrıs’a düzenlemiş olduğu gezilerde, 1964-1974 yıllarındaki vakalar esnasında UNFICYP’te vazife meydana getiren birçok İsveçli askerin anlattığı hikâyeleri dinleme fırsatı buldu.

Arvidsson, Kıbrıs’ta o yıllarda sulh gücünde vazife meydana getiren İsveçli askerlerin kişisel günlükleri ve hikâyeleri yardımıyla, o dönemde yaşanmış olan vakaları tekrardan inşa ederek ve devrin askeri arşiv kayıtları, resmi belgeleri ve raporları ve Kıbrıs problemininin yakın tarihiyle ilgili piyasaya çıkan literatürde yer edinen bilgilerle de destekleyerek, sulh gücünde görevlerinin ilk on senesinde İsveçli askerlerin barışı ve Kıbrıslı Türkleri iyi mi koruduğunu özetleyen bir kitap kaleme aldı.

Arvidsson’un İsveççe dilinde yayınlan “Kıbrıslı Türkleri Kurtarmak: 1964-1974 İsveç’in UNFICYP’e katkısı” adlı kitabı 2019’da yayımlandı. Kitap ek olarak, o dönemde Kıbrıslı Türklerin geçmişine ilişkin bir belge niteliği taşıyor.

59 yıl ilkin Kıbrıs’la kurduğu bağlarını hâlâ sakınan Arvidsson ile, bir süre ilkin Kıbrıs’a yapmış olduğu ziyareti esnasında buluştuk. Kıbrıs ziyaretinde Eşber Serakıncı şeklinde Erenköy mücahidi dostlarıyla da buluşan Arvidsson, kitabı kaleme almasına onu teşvik eden sebepleri, kitabın omurgasını oluşturan ve bilhassa o dönemlerde İsveçli BM askerlerinin Kıbrıslı Türkleri iyi mi koruduğuna dair hikayeleri ile Kıbrıs problemininin geleceğine dair düşüncelerini Türk Ajansı Kıbrıs (TAK) ile paylaştı.

Genç bir İsveçli BM askeri olarak Kıbrıs’a yolculuğu

Genç bir BM askeri olarak Kıbrıs’a yolculuğunun iyi mi başladığını özetleyen Arvidsson, 1964’te Kıbrıs’ta BM Sulh Gücü birliğine katılan ilk İsveç askerlerden biri bulunduğunu söyleyerek, Ekim 1964’te Kıbrıs’a geldiğini ve Nisan 1965’e kadar burada hizmet verdiğini konu alıyor.

Mavi Bereliler’deki görevinin arkasından ülkesine geri dönerek, eğitimini tamamladıktan sonrasında sivil bir kariyere başladığını özetleyen Arvidsson, Temmuz 1974’te eşi ile beraber iki haftalık bir dinlence için Kıbrıs’a döndüklerini ve 15 Temmuz Yunan destekli darbeden yalnız iki gün ilkin adadan ayrıldıklarını anlatarak ekliyor: “Eğer ayrılmasaydık, burada vakalar içinde sıkışıp kalabilirdik.”

Kasım 1994’te, UNFICYP’te beraber vazife yapmış olduğu asker dostlarıyla 30’uncu yıl dönümlerini kutlamak için Kıbrıs’ta bir buluşma ayarlamaya kabul eden Arvidsson, bu buluşmanın; “Kıbrıslı Türkleri Kurtarmak: İsveç’in UNFICYP’e katkısı 1964-1974” adlı kitabını kaleme almasındaki etkisinden şu şekilde bahsediyor:

“Kasım 1994’te, 25 şahıs Kıbrıs’ta buluştuk. Bu buluşma, benim tur operatörü olarak yeni bir kariyere başlamama vesile oldu. O zamandan itibaren, ortalama 120 grubu Şimal Kıbrıs’a getirdim. Bu tur gruplarında, bir çok şahıs eski İsveç BM askeriydi. 30, 40, 50 yıl aradan sonrasında bir araya geldiğinizde eski günlerden konuşursunuz. Bu sayede, 1964-1974 yıllarında burada BM askeri olarak vazife yapanlar tarafınca anlatılan birçok hikâye dinledim. Sonunda, tüm bu tarz şeyleri bir kitapta topladım.”

Arvidsson, 2019 senesinde, İsveççe yayınladığı kitabını, bu hikâyelerin daha çok kişiye ulaşmasını sağlamak için İngilizce dilinde de yayınlamayı arzuladığını da ekliyor.

“O dönemde, BM askeri olarak burada bulunan hepimiz tarafınca anlatılan bir hikâye…”

Arvidsson, kitabından şu şekilde bahsediyor:

“O dönemde, BM askeri olarak burada bulunan hepimiz tarafınca anlatılan bir öykü ve bir bakıma 1964-1974 yıllarında Kıbrıslı Türklerin zamanı. Kitapta, 1964’te vazife meydana getiren dört İsveçli askerin o dönemde yaşadıklarını gün ve gün yazdığı kişisel günlükleri ve bazı askerlerin hikayeleri içeriyor. O döneme ilişkin askeri arşiv kayıtlarına, resmi belge ve raporlara, Kıbrıs probleminin yakın tarihiyle ilgili piyasaya çıkan literatürlere baktım, çatışmalarda yer edinen bazı Kıbrıslı Türklerle röportajlar yaptım. O yıllarda İsveçli askerlerin çatışmaları durdurmak ve Kıbrıslı Türkleri kurtarmak için kendilerini ateş hattına attığı—ki yapmamız ihtiyaç duyulan ve yaptığımız da buydu—vakalara odaklandım; 1964’te Mansura’da yaşanmış olan çatışmalar, bunların büyüyerek ağustosta yol açmış olduğu vakalar, Kasım 1965’te Mağusa’da Sakarya bölgesinde yaşananlar ve 1974’teki vakalara kadar uzanıyor. İşte, tüm bu vakalarda İsveçli askerlerin barışı korumak için yaptıklarını konu alıyor. 

Arvidsson, “Kitapta yer edinen dört İsveçli BM askerinin gün ve gün tuttuğu kişisel günlükleri yardımıyla onların bakış açısından o dönem yaşananları ve onların Kıbrıslı Türkleri korumak için yaptıklarını görebiliyoruz. Ek olarak, o yıllarda İsveçli askerlerin çabalarını gösteren bazı fotoğraflara da yer veriliyor. Benim için bu kitabı garip kılan şey, değişik taraflardan vakaları görebilmenizdir” ifadelerini kullanıyor.

Arvidsson, elinde tuttuğu albümü açıp, İsveçli BM askeri Lars Göran Lindblom tarafınca çekilen Ağustos 1964’te bölgedeki Türk köylerinden bayanların ve evlatların çatışma bölgelerinden Lefke’ye tahliye edilmiş olduğu anlara yer veren fotoğrafları göstererek, şunları söylüyor:



“Şampiyon Melekler hiçbir süre hatırlanacak”

“Bu fotoğraflar 60’lı yıllardan. Erenköy çevresindeki köylerden insanoğlu. Rumlar, Erenköy’e saldırdığında minik Türk köylerinden kaçan insanoğlu uzakta sahile indiler. Mansura’da durdular. İsveç taburu onları toplamak için oraya gitti. Kato Pirgos’taki (Aşağı Pirgo) BM kampı haricinde yerlerinden edilmiş köylüler için bir kamp oluşturduk. Hemen sonra, oradan onları Lefke’ye götürdük. Lefke’ye gitmek için Rum köyleri olan Kato Pirgos ve Xeros’dan (Gemikonağı) geçmek zorundaydık. Bunlar, 7-9 Ağustos’ta yaşandı… Bu vaka, Kıbrıslı Türklerin Lefke ulaşmış olduğu zamandı. İnsanları çatışma bölgesinden çıkarıyorduk. BM görevlerimizin yanı sıra bazı başka insani görevler de yaptık.”

“İsveç birliği sivillerden oluşuyordu. Olayların insani yönünü görebiliyorduk”

Arvidsson, o dönemde UNFICYP’teki İsveç birliğinin sivillerden oluşmasının Kıbrıslı Türklere “insani destek” sağlamasında etkin bir rol oynadığını belirterek şunları söylüyor:

“Gençtik. 20’li yaşlarındaydık. Ustalaşmış askerler değildik. O dönemde, İsveç’te, Türkiye’deki şeklinde, tüm adam vatandaşlarının askerlik hizmetini yapmak zorunda olduğu bir sistem vardı. İsveç’ten BM birliğinin tamamı, mecburi askerlik hizmetlerini yerine getirmiş ve gönüllü hizmet vermek için vazife alan sivillerden oluşuyordu. Kendi vatanımızda mecburi askerlik hizmetimizi yapmıştık fakat marangoz, esnaf, tezgahtar ve memurlardık. Bu da, bizi insanlarla kontakt kurarken daha esnek ve kim bilir daha anlayışlı hale getiriyordu. Bizim için insanlarla konuşmak İngilizler, İrlandalılar ve Kanadalılar şeklinde mesleği askerlik olanlardan daha kolaydı. Olayların insani yönünü görebiliyorduk. Mesela, bu köyün suyu yok. Onlara su sağlayalım. Bu, biz erlerin işiydi: ‘Onlara su götürmemiz gerekiyor. Lütfen, yüzbaşı, bizlere bir su tankeri verin ve su götürelim’… BM Sulh Gücü’nde yazılı görevlerinin yanı sıra büyük bir insani destek de söz mevzusuydu. Sivillerden oluşan birlik olmamız bizi bu tür işler için daha uygun hale getiriyordu.”

Avridsson, şu şekilde devam ediyor:

“64-65 döneminde, Kıbrıs Türkler köylerde yaşıyordu. Tüm köyler, öteki köylerden ve bölgelerden yerlerinden edilmiş fazlaca sayıda insanı barındırıyordu. O dönem, Kıbrıslı Türkler fena koşullarda yaşıyorlardı. Kıbrıslı Rumlar, bizim İsveç’te yaşadığımız şeklinde bir hayata sahipti; tv, güzel evler ve istedikleri süre yiyecekleri vardı. Bu yüzden, Rum tarafı ile Türk taraf arasındaki fark fazlaca büyüktü. Bu yüzden aslına bakarsak biz sizden yana olduk. BM’nin yansız olması gerektiği için bunu yapmanıza izin verilmiyordu, fakat yardım edebiliyorsanız yardım ederdiniz. Bu yüzden çatışmaları durdurmanın yanı sıra başka şeyler de hayata geçirmeye çalıştık. Fazlaca fazla bir şey yapamadık fakat yaşananları gördük ve ona gore hareket etmeye çalıştık. En azından 64-65’te buradayken yaptığımız buydu.”

Arvidsson, kendisinin BM askeri olarak Lefke’de vazife yapmış olduğu bir geceyi ise şu şekilde anımsıyor: “1964’te, birçok vaka yaşandı. Lefke’de, Trodos bölgesindeydik. Ufak Kıbrıslı Türk köyleri ve daha büyük Rum Kıbrıslı köyleri. Ansızın gece, birbirlerine ateş açmaya başladılar. Karanlıkta hiçbir şey göremiyorduk. Birinin vurulduğunu yada karşılık verildiğini. Dışarı çıkmak, çatışmayı durdurmak, yatıştırmak zorundaydık. Sabah olduğunda ne işe yaradığını anlamaya çalışıyorduk. Ciddi bir vaka varsaydı, problemi araştırmamız ve bulmamız gerekiyordu. Çobanlar kayboldu, bir taraf tarafınca rehin alındı. Bunun şeklinde birçok vaka vardı.”

Duygusal hikayeler

İsveçli askerlerin Kıbrıslı Türklere yardım etmiş olduğu bazı duygusal hikayeleri de paylaşan Arvidsson, “Limnidis/Yeşilırmak’ta hamile bir Kıbrıslı Türk hanım vardı. Doğum yapacaktı. Lefke’ye hastaneye gidemiyordu. Tek yakın hastane Lefke’deydi. Köyden kimse buna cesaret edemedi şundan dolayı Kıbrıs Rum bölgelerinden geçmek zorundaydılar. Bu yüzden İsveç BM birliğine başvurdular. Hanım ambulansa koyup hastaneye götürmek için yola çıktılar. Fakat Limnidis’deki (Yeşilırmak) virajlara giremeden doğum gerçekleşmeye başladı. Yolda durmak zorunda kaldılar. Bebek, yolda İsveç ambulansında hayata merhaba dedi. Sonrasında onları Lefke’ye götürdüler. İsimleri bilmiyoruz. Hemen sonra onlara ne işe yaradığını bilmiyoruz.”

Arvidsson, başka bir hikayeyi de şu şekilde aktarıyor: “1964’te Limindis’in (Yeşilırmak) etrafı sarılmıştı. Erenköy’ün Türkiye ile bağlantısı vardı, sadece Limindis’in (Yeşilırmak) bağlantısı yoktu. Köydeki terzinin kızlarından biri Ankara’da, diğeri Londra’da okuyordu. Aralık 1963’ten beri birbirlerinden haber alamamışlardı. İsveçli erlerden biri dedi ki, ‘Bir mektup yaz, zarfın içine koy, kızının adresini üzerine yaz ve bana ver. Ben onu nişanlıma göndereceğim, o da İsveç’ten mektubu gönderecek ve kızın İsveç’e yanıt verebilir’. Evet, işe yaradı; bu o dönemde işe yaradı, bu yolla kontakt kurabildiler. Hangi kızı bulunduğunu bilmiyorum, fakat kızlarından biri şimdi babasının evinde yaşıyor. Ben, mektupları getiren kişiyle beraber onu ziyaret ettim. İşte bu şekilde minik katkılarda bulunduk.”

Kıbrıs probleminin geleceği

Arvidsson, Kıbrıs problemininin geleceğine ilişkin görüşlerini paylaşırken, “Bence, Kıbrıs problemi 1974’te çözüldü. Bu, tek çözümdü. İki taraf; biri Kıbrıs Rum, diğeri Kıbrıs Türk. Esas mevzu; dünyanın Kıbrıs Türk Devleti’ni tanımasını sağlamaktır” ifadelerini kullanıyor.

Arvidsson, BM’nin 1964’te 186 tarihindeki kararıyla Kıbrıslı Rumlara “daha çok güç” vererek “hata” yaptığını, o zamandan itibaren Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıs Türkler içinde bir “dengesizlik” yaratıldığı görüşünde.

“Bugüne dek yürütülen müzakereler tamamen sonuçsuz kaldı” diyen Arvidsson, “müzakerelerde Kıbrıs Türk tarafının uzlaşımcı bir tutum sergilediğini, Kıbrıs Rum tarafının ise daima daha fazlasını talep ettiğini, 2004’te Kıbrıs’ın AB’ye üye olması için her iki tarafın da Annan Planı’na ‘evet’ demesi gerekirken, Kıbrıslı Türklerin ‘evet’, Kıbrıslı Rumların ise ‘hayır’ demesine karşın Kıbrıslı Rumların AB’ye kabul edildiğini” söylüyor.

Arvidsson, “Bu kadar yıl geçti, birçok nesil kaybedildi. Tek çözüm bölünmedir. Aslen, bu bir mesele değil. İrlanda’da da aynısını yaptık. Kıbrıslılar Kıbrıslıdır, hangi dili konuştukları mühim değil fakat adadaki bu durum o denli uzayıp gitti ki. Federasyon modeline takılıp kalmışlar. Fakat bence iki halk ve iki devlet olmalıdır” diyor.

Şimal Kıbrıs ziyaretlerin hissettirdikleri

Şimal Kıbrıs’a ziyaretlerinin kendisinde yarattığı duygu ve düşüncelere ilişkin olarak Arvidssson şu ifadeleri kullanıyor:

“Birçok kez burada bulundum. Son 30 yılda, değişim yaşandığını görüyorum. Sanırım hoşuma gitmiyor, fakat her neyse. 1994’te ilk grupla buraya geldiğim süre, 74’ten sonraki 20 yılda neredeyse hiçbir şey değişmemişti. Sonrasında, her yerde hepsi oluyor, yüksek binalar…Esentepe’ye, İskele’ye, Boğaz’a bakın… Fazlaca süratli ve fazlaca yaygın bir halde büyüyor. Ne olacak? Niçin bu kadar yatırım yapılıyor? Turistler için mi, Avrupa’daki insanların daireler alması ve her birkaç haftada deniz için buraya gelmesi için mi? Tamam, para getiriyor, fakat bu ne kadar süre devam edebilir? Ha İskele’de Long Beach’te ha İspanya’nın Kanarya Adaları’nda bir dairede kalmışsınız, ne farkına varır. Bizim istediğimiz burada insanlarla tanışmak. Fakat doğal, bir ülkeyi eskiden bıraktığınız şeklinde bulmayı beklemekte bir nostalji. O dönemdeki yoksul köyleri anımsayınca şimdi burada olanları görmek güzel bir duygu. Şimdi, refah seviyesi yüksek bir ülke… Burayı ziyaret etmek bana daima karışık duygular hissettiriyor.”