Türel Türkseven’den Şehit Doğan Ahmet İlkokulu’na piyano bağışı

Türel Türkseven’den Şehit Doğan Ahmet İlkokulu’na piyano bağışı

   Filistin’de acı, kan ve gözyaşı var.. Hastaneyi dahi bombalayacak kadar ileri gitmiş katil bir İsrail… Fakat korkusuz.. Ne ‘uluslar arası hukuk’ dinliyor, ne de insan hakkı… Şundan dolayı sırtı sağlam ve kuvvetli…
   “Internasyonal hukuk yoktur, güçlünün hukuku vardır” tezim için en yeni örnek.. Fakat biz Kıbrıs Türkleri bunu senelerdir yaşıyoruz… Isterseniz özetlemek gerekirse hep beraber anımsayalım: 
   Kitaplarda okuduk; 1960’ta kurulan ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ortağıyız… Haklarımız var, veto ettiğimiz hiçbir karar geçerli değil.. Antak kalma ‘uluslar arası hukuk’ çevresinde kaleme alınmış, toplumların liderleri imza koymuş filan…
   Rum zihniyeti buna sadece 3 yıl dayanabildi, kendi hukukunu uygulamaya koyarak Türkleri devletten atmayı tercih etti.. 
   Kıbrıs Türk Liderliği “uluslar arası  hukuku” aradı her yerde fakat hak getire!.. Kuvvetli Rumlar kuvvetsiz Türkleri oyunun dışına attı.. Bunla da kalmadılar;  Kıbrıs’ı tamamen Yunanistan’a bağlama imgesel ile adımlar atılmaya başladı.. Korku, kan ve gözyaşı içinde geçen seneler… Fakat ‘uluslar arası hukuk’tan hâlâ ses seda yok..  
   Kıbrıs Türkü, Türkiye’ye sığındı.. Ve bir gece ansızın kuvvetli Türkiye adaya çıktı.. 
   ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü olarak ‘ulusalar arası hukuk’ çerçevesinde adaya asker çıkaran Türkiye’ye “Dur” diyen daha kuvvetli ülkeler devreye girdi… Oysa Türkiye garantördü.. Yunanistan’dan gelen cunta talibi tamamen temizleyip Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlama hedefiyle yakıp yıkarken sessiz kalan güçler, ‘uluslar arası hukuk’ temelinde adaya çıkan Türkiye’ye “dur” dedi!..   
   Ve sonunda Kıbrıs Türkü zulümden kurtuldu fakat Türkiye de güçlülerin telkiniyle durmak mecburiyetinde bırakıldı! 
   ‘Uluslar arası hukuk’un lafta kalmış olduğu süreç yalnız 1960 döneminde değildi elbet… Bizzat bizim neslin yaşayıp görmüş olduğu ve en azından benim dünyaya bakış açımın değişmiş olduğu Annan planı sürecini yaşadık.
   Yıl 2001-2002’ler.. Türkiye’de devrim benzer biçimde bir siyasal gelişme, yeni kurulan AK Parti tek başına iktidarda.. Kıbrıs’ta değişik bir hava… Çözüm kelimesi yüksek sesle haykırılmakta..
   Senelerdir kapalı olan sınır kapılarının 2003’te aniden açılması… Zamanı bir an ve peş peşe gelen Annan Planı versiyonları… 
   Kıbrıs Türkü’nün Avrupalı olma imgesel.. Kimilerinde bol miktarda Euro, kimilerinde uygar yaşam hedefi…
   Kanımız kaynıyor…
   Derhal her gün meydana getirilen eylemleri çiçeği burnunda bir gazeteci olarak takip ediyor, çözüme, değişime destek veriyor, Kıbrıs’ta bir çözümün ve barışın nimetlerinden yararlanmak isterim.. Ben ve binlerce Kıbrıs Türkü.
   Türkiye başta olmak suretiyle İngiltere, ABD, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler… Hatta kim bilir tarihte ilk kez iş dünyası ve sendikalar kol kola.. On binler ayakta… “Çözüm derhal şimdi.”
   Kim ki “kanmayın bu işe” diyor, tu kaka bir kenara itiliyor… 
   Hatta Rahmetli Denktaş’a bir ihtimal  de cemiyet olarak yaptığımız en büyük ayıptı bu… 
   O kitlenin içinde bir genç olarak “ulusalar arası hukuk” kelimesi ile tanışıyor, dünyanın adaletine güveniyorum filan.. “Siz çözüme ‘evet’ deyin, Rumlar ‘hayır’ dese bile arkanızdayız” 
   Sözüm ona AB yanımızda olacak, ABD, İngiltere bizlere kol kanat gerecek!..  Çok büyük şeyler..
  Günü geliyor, Kıbrıs Türkü vazifesini layıkıyla yerine getiriyor… Sonrasında o destekçi ülkeler tek tek nede olsa yok oluyor… Bırakın desteği, Rum’la kol kola girip, her açılımın önünü tıkayıp köstek oluyor! 
   Ne gençlerin spor yapmasına olanak tanıyorlar, ne de insani bir etkinliğe! Dolaşım hakkının kısıtlanmasından, yaşam hakkımıza kadar gasp etme gayreti hat safhada!  Ve bizim meşhur ‘uluslar arası hukuk’ gene yok meydanda!. Rum ne derse o oluyor..
  “Eee biz ‘evet’ dediydik, uluslar arası hukuka nazaran haklıydık, iyi mi dışlandık” soruları havada kalıyor!..
   İşin gerçeği şu; kuvvetli devletler ne derse o oluyor, ‘internasyonal hukuk’ her daim ‘güçlünün hukukuna teslim oluyor… 
   O nedenle bizlere tek destek olan Türkiye ne kadar güçlüyse, Kıbrıs Türkü uluslar arası hukuk önünde o denli güçlüdür.. Gerçek budur, başka yerlerden “hak” beklemek abesle iştigaldir!..