DOLAR
32,3374
EURO
34,8108
ALTIN
2.390,60
BIST
10.276,88
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Açık
19°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
21°C
Salı Açık
24°C
Çarşamba Az Bulutlu
20°C

Kıbrıs Efsaneleri

Kıbrıs Efsaneleri
25.09.2023 18:02
8
A+
A-

[ad_1]

Beşparmak dağının oluşum efsanesi

Bir zamanlar Girne Sıradağlarının eteklerindeki bir köyde yaşayan, her insanın fanatik olduğu fazlaca güzel bir kız varmış. Bu güzelliğe bir fazlaca delikanlı vurgun olsa da,  aralarından yalnız ikisinin aşkı dağları yıkacak nitelikteymiş. Her ikisinin de yüzü güzel, fakat birinin kalbi karanlık, diğerininse aydınlıkmış. Bu iki delikanlı güzel kız için iddaya girmişler ve en sonunda da düello yapmak mevzusunda karar kılmışlar. Hain olan öncesinden plan kurarak, merhametli delikanlıyı dövüş esnasında bataklığa itmiş. İyi kalpli delikanlı bataklığa gömülürken son bir gayretle kılıç tutan elini yukarıya kaldırmış. Kılıcı elinden düşmüş ve  beş parmağı göğe doğru açık vaziyette bataklığa gömülmüş. Yüzyıllar sonrasında bataklık kuruyup dağ şeklini aldığında, delikanlının eli beşparmak dağları olarak ortaya çıkmış…

Yüzbirinci oda

Templos, şimdiki adıyla Zeytinlik olan köyde, St. Hilarion Kalesi’nin yüzbir tane odası olduğuna inanılırmış. Bigün Zeytinlik Köyü’nden bir grup genç beraberce Kaleye gitmeye karar verip yola çıkmışlar. Rastlantı o ya, o gün de her dileğin kabul olduğu hacet günüymüş. Kırk senede bir oluşturulan yüzbirinci odanın da kapısı açılmış… Bizim delikanlılar kapıyı açık görünce içeriye dalmışlar ve içerdeki zenginlik karşısında hayrete düşmüşler. Biri altına, diğeri gümüşe sarılmış, her birinin gözü dönmüş. Onlar oyalanırken mühlet bitmiş ve odanın kapısı kapanık. Bunun üstüne kırk genç asla bilincinde olmadan 40 yıl süresince uykuya dalmışlar. Uyanıp köye döndüklerinde kendi yaşıtlarının çoktan öldüğünü görmüşler, çocuklarını da bıraktıklarından 40 yaş büyük bulmuşlar…

St. Hilarion Kraliçesi Recina

St. Hilarion’a eskiden ‘Recina’nın Kalesi’ de denirdi.. Recina güzel olmasıyla birlikte zalim de bir kraliçeymiş. St. Hilarion kalesi yapıldığı dönemde çalışan işçilerin bir kez bile olsa dinlenmesine izin vermeyip, eziyet etmiş. Kalenin yapımı sona erdiğinde ilkin işçileri, arkasından da askerleri yanına çağırarak onları kalenin gizli saklı odalarının bilinmemesi için penceresinden teker teker aşağıya itmiş. Bu yüzden de kalenin kuzey-batıya bakan gotik süslemeli penceresine ‘Kraliçe Penceresi’ denilir…

Buffevonto Kalesi

Söylenilenlere nazaran Rüzgara boyun eğmeyen anlamına gelen Buffevento Kalesinin cüzzama yakalanan bir kraliçesi varmış. Hanım kalenin içinde kendisi benzer biçimde cüzzama yakalanan köpeğiyle yalnız yaşıyormuş. Kraliçe bigün köpeğinde iyileşme bulunduğunu farketmiş ve nedenini bulmak için peşine takılmış. Köpeğin, kalenin civarlarındaki bir pınarın suyunda içtiğini ve yıkandığını görünce şaşkına dönmüş. O da aynı köpeği benzer biçimde pınarda süre geçirmeye başlamış, bir süre sonrasında da iyileşmiş. Bunun üstüne suyun yanına adı St. John Chrysostomos olan bir klise yapılmış ve uzun seneler süresince çobanlık meydana getiren papazlar tarafınca kullanılmış.

Othello Sarayı’nın bekçisi

Othello Sarayı’nın sağ kapısının tarafındaki iki aslanla ilgili anlatılan efsaneler vardır. Bunlardan biri; Arslanın kendi yavrusunu yemeğe kalktığı ve bunun üstüne de taşa çevrildiğidir. Bir öteki efsaneye göreyse arslan her yıl bilinmeyen bigün ve saatte ağzını açmakta ve bu anı yakalayıp elini içeriye sokabilen olursa gömü bulmaktadır.

Kraliçe ve çoban

Gene Yüzbirevler şu demek oluyor ki St. Hilarion çevresinde geçen efsaneye nazaran, bir zamanlar bu kalenin altın sarısı saçları olan, güzeller güzeli bir kraliçesi varmış. Kraliçe zamanını saçlarını tarayıp, pencereden bakarak geçirirmiş. Bigün kaval çalma mevzusundaki ünü köylülerce malum ve fazlaca azca kişinin rastgeldiği çobanın sesini duymuş. Çobanı aramak için yollara düşmüş, onu gördüğündeyse çirkin mi çirkin olan bu adama aşık oluvermiş. Kraliçe bir süre sonrasında çobandan bir kız doğurmuş. Aradan geçen yıllarla birlikte minimum kraliçe kadar güzel olan kız büyümüş ve annesinin tembhlerine karşı gelmiş olarak kaleyi terkedip, ormanda yürüyüşler halletmeye başlamış. O da aynı anası benzer biçimde çobana rastlayıp aşık olmuş… Kraliçe kızındaki değişikliği fark edip onu sorguya çektiğinde gerçeği öğrenmiş ve kahrına dayanamayarak kendini pencereden aşağıya, kayalıkların üstüne bırakmış…

Değirmenlik Köyünün Suyu (Gümüş Taş Efsanesi)
Derler ki Değirmenlik köyünün suyu Anadolu’ dan gelir. Yazın kar benzer biçimde soğuk kışın ılık ılıktır. Bir zamanlar Anadolu’ da bir değirmenci bazısına nazaran gezmeye, Yeniceköylü Veli Dayı’ ya nazaran ise değirmen taşı satmaya gelmiş. Yolu Değirmenlik’ e ve o dönemin en meşhur değirmencisine düşmüş. Bakmış bir tahta tekne. Tekrar bakmış, dönerek dikkatlice tekrar. Değirmenci meraklanmış ve;
-Hayrola demiş, neye tekneye bakıp duruyorsun?
-Benimdir bu tekne demiş diğeri, ondan bakıyorum.
Beriki daha da meraklanmış, üstelik şaşkınlık etmiş.
-Şu demek oluyor ki senin mi demiş? Nerden nere senin oluyor? On beş senedir o tekne orada duruyor.
-Ya senin mi? demiş diğeri. Nerede kimde yaptırdın? Üstelik 15 senedir dedin, ben da onu kaybedeli tam 15 yıl oluyor.
Yerli değirmenci artık kızmış;
-Be adam demiş, misafirsin diye yakınlık gösterdik, malımıza da haiz çıkacaksın?
-Yok demiş adam, derhal kızma. Bu tekne benimdir, inanmazsan ters çevir de bak. Tam ortada bir tapa var. Dikkat ettiysen teknenin altı oyuktur ve içinde de bu kadar altın vardır. 
Diğeri tekneyi çevirince tapayı hayretle görmüş. Söküp altınları çıkarmışlar hakkaten o denli. Yabancı altınları almış, diğeri de baka kalmış. Tekneyi de alıp gidecek diye içini bir korku sarmış. Fakat yabancı birkaç altın verdikten sonrasında;
-Tekne de yadigar kalsın. Bizim yamak su arkının yanına bırakmıştı, iyi mi oldu da bunda bulunmuş oldu? Demek su yol yapmış buraya geliyor. Bak sen şu işe, kimsenin kısmetini kimse yiyemez, demiş ve çıkıp gitmiş.

Yedi Yılda Bir Oluşturulan Mağara
Gizli saklı hazineler bulmak, her devirde her insanın arzuladığı bir durum olmuştur. Bundan dolayı kolayca varlıklı olacak, refaha kavuşacaktır. Bu sebeple köylerde sürekli kazı yapanlar, gizli saklı gömü arayanlar vardır. Doğal bulanlar olduğu benzer biçimde bulamayanlar da çoktur. Fakat Lemba köyünde yarı hayal, yarı gerçek bir öykü anlatılır.
Varlıklı fakat içkici bir Türk, komşu köye gidip içmiş. Gece geç zaman köye dönerken yolu üstündeki kıraçta parıltılar görmüş. Yaklaşınca bir de ne görsün? Bir sürü ev eşyası. Tümü altından, pırıl pırıl… Gözüne bir ekmek peneveti kestirmiş, sırtına vurmuş olduğu benzer biçimde gitmek istemiş. Fakat mağara ansızın kapanık. Adam oturup beklemiş, ağlamış fakat nafile. Aradan tam yedi yıl geçmiş, ve ayni saatlerde mağara açılmış. Adam çıkmış, kurtulmuş. Çoluk çocuğuna kavuşmuş. 
Bu hikayeye dayanarak 1952 senesinde köylülerden biri kazı yapmış, toprak seviyesinden bir metre kadar derinde bina temelleri, 3 metre derinde de kumtaşı kayaları üstüne oyulmuş muntazam mağaralar bulmuştur. 1955’ de meydana getirilen başka bir kazıda ayni dolaylarda kıymetli birkaç altın eşya bulunmuştur.
Akarsu, Baf Kasabası’ nın 7 mil kadar şimal doğusunda bir karma köyüdür. Akarsu Köyünün girişinde Şinya (Meşe) Tepesi diye ansızın yükselen bir tepe ve tepenin zirvesine yakın bir yerde bir insanoğlunun girmesini mümkün kılacak bir delik vardır. Fakat delikten girer girmez bir köy halkını rahatça barındırabilecek odalar ve dehlizler görünür. Yalnız kim bilir bir odası varmış bu fazlaca odaların içinde. Anlatılanlara nazaran eskiden, denizden gelen korsanlar köyü basar, ele geçirebildikleri köylülerin eşyalarını alır, sonrasında da yaktıkları büyük bir ateşte kendilerini kızartıp afiyetle yerlermiş. Köy idaresi bakmış ki olacak benzer biçimde değil, bu mağarayı kazdırmış. Deniz kıyısını görebilecek bu tepeye bir de nöbetçi koydurmuş. Tehlikeyi görünce işaret verecek, köylü de mağaraya sığınacak, böylece kurtulacaklarmış. Nitekim öyleki de olmuş. Yabancılar kimseyi bulamayınca çekip gitmişler, tekrar da gelmemişler. Böylece köy bugüne dek yaşayabilmiş. Gizli saklı odaya erişince; orada canlı bir balık varmış. Kim onu elde ederse ölümsüzlüğe kavuşurmuş.

[ad_2]

Kaynak: halkinsesikibris Haber Sitesi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.