Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı
Ebeveynin evladı aşırı koruması, çocuğa gerektiğinden fazla denetim ve itina göstermesi anlamına gelir. Bunun sonucu çocuk öteki kimselere aşırı bağımlı, kendine itimatı olmayan, duygusal kırıklıkları olan bir şahıs olabilir. Çocuğun yaşamı süresince sürebilen bu bağımlılık, psiko-sosyal olgunluğu negatif açıdan etkisinde bırakır ve çocuğun kendi kendine yetmesine olanak vermez. Ana babanın aşırı koruyuculuğu çocuğun okul başarısını ve okula uyumunu da etkisinde bırakır.
Bebekleştirme aşırı korumacı yaklaşımın tipik özelliğidir. 8-9 yaşlarına geldiği halde yemeğini annesinin yedirmesini bekleyen, 11-12 yaşlarında ana-babasıyla aynı yatağı paylaşan, hatta anası tarafınca yıkanan çocuk örneklerimiz vardır. Bu şekilde bir ortamda annenin çocukla iç içe geçmiş beraberliği, çocukta bir anne bağımlılığının oluşumuna niçin olabilir.
Büyümesine izin verilmemiş bu aşırı koruyucu ortamda, çocuğun “toplumsal gelişimi” engellenmiş olur. Bu da onun dost ilişkilerini negatif etkileyebilir ve arkadaşları tarafınca dışlanmasına niçin olabilir. Gözlemlerimiz aşırı korumacı annenin evliliğinde bulamadığı doyumu, çocuklarıyla olan ilişkilerinde aramakta bulunduğunu göstermektedir. Bu gereksiz ve sağlıksız özverinin faturası, ilerideki yıllarda annenin yüksek beklenti içine girmesiyle, gene çocuğa kesilmektedir.
Annenin aşırı koruyuculuğu birkaç şekilde gelişmektedir. Annenin ilk evlatlarının ölümü yada uzun süre asla evlatlarının olmaması bu nedenlerden biridir. Öteki bir niçin annenin kendi çocukluğundaki etmenlerdir. Annenin sevgi ve sıcaklıktan yoksun bir ailede büyümüş olması, böylece kendi çocukluklarında yoksun kaldıkları şeyleri vermek isterken aşırı davranmaları buna niçin olmaktadır. Gene annenin evlilik yaşamında oldukça azca yer edinen kocalarının olması, böylece baba ile anne içinde beraber paylaşılan toplumsal yaşam azlığı öteki bir etkendir.
Aşırı korunan çocuklar fazlaca bağımlı olur ve her şeylerini anneden istemeye yönelirler, kendi başına karar vermekten aciz, sormadan, danışmadan bir şey yapmayan, girişim kabiliyetlerinden yoksun olurlar. El becerilerini geliştiremedikleri için beceriksiz, sakar dolayısıyla güvensiz olurlar. İstediklerini ağlayarak ister, verilmezse verilene kadar ağlar, mızmızlanır yada aşırı söylediğim dedik, inatçı olmaya yönelirler. Kendini korumayı öğrenemediği için savunmasız, acele uyum gösteren, utangaç, çekingen bir kimlik geliştirmeye yönelirler. Yada aşırı otoriter, etrafını kullanan, sorumsuz ve şımarık kişilikler yetiştirebilirler. Aşırı korunan evlatların ruhsal gelişimleri de engellenmiş olduğundan, büyüdüklerinde çocuksu, her şeyi bekleyen, talep eden eğer olmazsa aşırı kızıp sinirlenen kişilikler geliştirebilirler.
Koruyucu anneler, evlatlarının her gereksinimlerini kendileri yerine getirirler. Beş yaşındaki çocuklarına yiyecek yedirir, okula giden çocuğunun çantasını taşır ve ödevlerini yapar. Sokakta koşmalarına, başka çocuklarla oynamalarına izin vermezler.
Evladı için her şeyi meydana getiren fakat ondan hiçbir talepte bulunmayan anne-baba, çocuğun öğrenme ve bağımsız olma mevzusundaki görkemli kapasitesine inandığını gösteren hiçbir bildiri iletmemiş olur. Koruma, evlatları sakatlar, onları bağımlı ve çaresiz kılar. Bu çocuklar, sevildiklerini hissediyor olabilirler fakat kendilerini hiçbir mevzuda kafi hissetmeyeceklerdir. Özenli ve şefkatli anne-babalar kimi zaman çocuklarına aşırı ilgi gösterebiliyor. Eğer anne iseniz, aşağıdakine benzer durumlarda aşırıya kaçıyor olabilirsiniz:
Aşırı korumacılık toplumumuzda “iyi” ebeveynlikle eşdeğer tutulmaktadır. “Aman koşma düşersin!.. Üstüne hırkanı giy üşürsün!” türünden ikazlar çocuğun kendi algılarına itimatını sarsar. Düşmekten korkmayı öğrenir, fikir iyi mi kalkacağını bilmesi imkansız, üşümenin daha ne demek bulunduğunu kestiremeden fazlaca giydirilir ve ilk rüzgarda hastalanır. Yiyecek mevzusunda meydana getirilen zorlamalar, anneyle çocuk arsında bir güç kavgasının başlamasına niçin olur. Oysa yiyecek yedirmek ve çocuğun her istenileni yemesini sağlamak ille de iyi ebeveynlik demek değildir.
Annenin bu denli ‘fazla’ var olması, çocuğun sıhhatli gelişimini engeller. Zira anne kendini çocuğunun hayatında oldukça fazla var etmektedir. Çocuğun özerk düşünme, gelişme, hata yapma, hatalarından öğrenme, mesuliyet alma şeklinde geliştirici birebir yaşam fırsatlarına engel olmaktadır. Anneliği tam zamanlı bir iş ve bilhassa de muhteşem yapılması ihtiyaç duyulan bir iş olarak algılayan bu anlayış, gerek çocuğun gerekse annenin sıhhatli gelişimine mühim bir engeldir. Çocuğun ruhsal ve fizyolojik beceri gelişimini engellediği şeklinde, özerk fikir ve özgüven geliştirmesine de engel olur. Anne ise birkaç yıl içinde kendini tükenmiş, bitkin, yılgın ve çocuğuna içerlemiş, kızgın hissedebilir.
Netice olarak aşırı koruma:
1).Çocuğun kişiliğini geliştirmez; bağımlı, talepkar, ürkek, inatçı, istediğini tutturan, mantıksız kavgalar çıkaran, acele mutsuz olan bir çocuk ve ileride benzer niteliklere haiz bir erişkin olur.
2).Anne/babayı ebeveyn rolünün dışına çıkarmaz; birer erişkin olarak yaşayabilecekleri günlük hayatlarına karı/koca ve hanım/adam ilişkilerine engel olur. Çocuk odaklı bir yaşamda, anne/baba kendi insanca öz gereksinimlerine sıhhatli bir halde haiz çıkamazlar.
KAYNAK:www.psikologankara.net