Kıbrıs Türk eğitimine yarım asırdan uzun süre hizmet veren, ilerleyen yaşına karşın eğitimle ilgili gelişimleri takip etmekten vazgeçmeyen Dr. Hüsnü Feridun, “Beklentim, genç kuşakların geçmişi araştırması, ‘neydik, ne olduk’ diyerek bu günlere iyi mi gelindiğinin bilincinde olması, Türkiye’nin desteğiyle kazandığımız özgürlüğümüze sımsıkı sarılması” dedi.
Kimya-fizik öğretmeni olarak 1951’de başladığı meslek hayatında ortaöğretim müfettişliği, eğitim ve kültür kolu başkanlığı, Maarif Encümeni başkanlığı icra eden Hüsnü Feridun, ilk Türk Maarif Müdürüydü. 20 yıl süresince UNESCO’nun Ortadoğu’daki genel ve mesleki-teknik eğitim programlarını yöneten, ülkeye döndükten sonrasında 1989-2001 yılları aralığında Cumhurbaşkanlığı’nda Eğitim ve Kültür İşleri Hususi Danışmanı olarak vazife icra eden Feridun, bir dönem üniversitede öğretmen adaylarına ders de verdi.
Yaşamı ve Kıbrıs Türk eğitim tarihiyle ilgili kesitleri Türk Ajansı Kıbrıs’a (T.A.K) özetleyen 92 yaşındaki Feridun, öğretmenlik yıllarıyla ilgili şu vurguda bulunmuş oldu: “Oldukca iyi çocuklar yetiştirdik.”
Şimdiki eğitim sistemini de değerlendiren Hüsnü Feridun, “Anaokullarındaki eğitim iftihar edilecek noktaya geldi. Bu beni gururlandırıyor fakat genel olarak eğitimin içinde bulunmuş olduğu durumdan memnun değilim. Eğitimdeki sorunları ele alan şura neticeleri tozlu raflara konmaktan ileriye gidemiyor. Eğitim sistemimizin, iktidarların yap-boz tahtası olmasını, müfredatların parti programlarına alet edilmesini önlemek ulusal davamız bakımından dirimsel ehemmiyet taşıyor” şeklinde konuştu.
“Eğitimin doğru organize edilmesi koşul” diyen Feridun,“Biz, okullar açıldığında her okulun binası, programı, öğretmeni tamam olacak diye bir ilke koymuştuk ortaya. Bundan şaşmazdık. Hatır gönül de yoktu. ‘Falan öğretmeni şuraya, falancayı buraya gönderin’ diyen mebuslara nazikçe kapıyı gösterirdim. Giderler beni Denktaş Beye yakınma ederlerdi, o da gülerdi…” dedi.
“Geçtiğimiz yıl 83 öğrencinin derslik eksikliği sebebiyle eğitime başlayamaması beni fazlaca üzmüştü” şeklinde konuşan Feridun, eğitimin Anayasal bir hak bulunduğunu hatırlattı.
Genç meslektaşlarına bir de hatırlatmada bulunan Feridun, “Elinde tebeşirle kara tahta önünde konuşma veren öğretmen tipi artık tarihe karıştı. Unutulmamalı ki çocuk bir mevzuyu sadece kendisi o mevzu üstünde düşündüğünde ya da düşündürüldüğünde öğrenir.”
DOĞDUĞU KÖY OLAN VADİLİ’Yİ 80 YILDAN SONRA ZİYARET EDEBİLDİ…
Eczacı Ahmet Feridun ve Hatice Feridun’un oğlu olarak 1927’de Vadili’de doğan, ailesinin aslen Polili bulunduğunu vurgulayan Hüsnü Feridun, 4 adam çocuğun 3’üncüsü olarak dünyaya geldiğini belirtti, şunları ekledi:
“Babam hükümetin eczacısıydı, tayini sebebiyle değişik yerlerde yaşadık. Doğduğum yıl Vadili’de çalışıyordu. Vadili’de doğmam tesadüftü kısaca. Daha ilkin gitmeye fırsatım olmadı, doğduğum köyü 85 yaşlarında ziyaret edebildim…”
Anne ve babasından da söz eden Feridun, “Evlatları için canlarını verirlerdi. Hiçbir vakit kavga ettiklerini görmedik” dedi.
KOLONİ İDARESİ VE KIBRIS TÜRK EĞİTİMİNE ETKİLERİ
Hüsnü Feridun, ilkokula Poli’de başladı. Adam ve kızların ayrı eğitim görmüş olduğu bu okula 4 yıl devam etti.
“1933-34 ders senesinde koloni idaresinin pençesi Kıbrıs Türk eğitimini sardı. 1878’den beri Maarif Encümeni tarafınca yönetim edilen müfredat programları Maarif Müdürlüğü’nün emrine verildi. Programlardaki ulusal bölümler kaldırıldı, ilkokullar 6 yıla çıkarıldı, Türkiye’den getirilen kitaplar yasaklandı. Bayrak çekme, ulusal renk kullanma ve marş söyleme yasaklandı. Sınıflardaki Mustafa Kemal Atatürk fotoğrafları görünmez oldu.Türkiye haritasındaki ufak Türk bayrağı üstüne kağıt yapıştırılarak gizlendi…İngiliz törenlerine katılım okullar için mecburi, çocuklar için can sıkan oldu. Şimdi düşünüyorum da bu saçmalıkların, bu zorlamaların amacı neydi? Neye yarardı? Gülünçtü. Bizim evimizde Mustafa Kemal Atatürk’ün eski Türkçe imzasını taşıyan güzel fotoğrafı en mutena yerde durdu, Türk bayrağı hiçbir vakit eksilmedi.”
BİR OKUL MÜDÜRÜNDEN DİĞERİNE MEKTUP: “SİZE BAŞARILI VE TERBİYELİ BİR ÖĞRENCİ GÖNDERİYORUM…”
Babasının tayini sebebiyle 4’üncü sınıfta Mağusa İlkokulu’na devam eden Hüsnü Feridun, “Poli’deki okul müdürü Hasan İzzet, Mağusa’daki okul müdürü İbrahim Sıtkı’ya ‘sana fazlaca başarıya ulaşmış ve terbiyeli bir talebe gönderiyorum’ diye mektup yazmış… Okul değişiklik yapmak bir çocuk için zor olsa gerek… Benim için de zordu, titriyordum. Titriyordum fakat babama da kapısına geldiğimizde, ‘okul söylediğin bu şekilde olur’ demiştim…”
GÜNEŞİN DOĞUŞU POLİ’DE PRATİK EĞİTİMİN KONUSU
“Eğitim köy ve kasaba okulları değişik mıydı?” soruma yönelik Feridun, şu değerlendirmeyi yapmış oldu:
“Köy okulları bambaşkaydı. Kara tahta-tebeşirden ibaret değildi…Eğitim fazlaca yönlüydü. Örneğin bahçemiz vardı ve orası bir nevi laboratuvar gibiydi. El işleri yapardık. Poli’de, Hasan İzzet Efendi’nin, bizi Eylül, Aralık ve Mart aylarında köyün en yüksek tepesine götürmesini, güneşin yıl süresince silsile üstünde değişen doğuş noktalarını kağıda çizdirmesini, mevsimlerin oluşumunu anlatmasını dün benzer biçimde hatırlarım…Köy okullarının birer birer kapatılmasıyla sonuçlanan bugünkü merkezi okullar sistemiyle acaba daha mı iyiye gidiyoruz? Düşünmek lazım. Elimde veri yok fakat sanıyorum köy okullarında yetişenler hep iyi bölgelere geldi…”
Mağusa İlkokulu’ndan sonrasında İslam Adam Lisesi’nden giden Hüsnü Ferdiun, 1944’te buradan birincilikle mezun oldu. Okulun bir dönem Lapta’ya da taşındığını anımsatan Feridun, lise eğitimini şu sözlerle değerlendirdi: “Felsefeden astronomiye, jeolojiden sosyolojiye, biyolojiden psikolojiye birçok değişik alanda ders aldık. Hocalarımız o vakit lisenin elinde bulundurabildiği en güçlü kadroydu.”
“MEMUR OL DEDİLER, İSTEMEDİM”
Liseden {mezun olduğu} yılda 2’nci Dünya Savaşı’nın yaşandığını hatırlatan Hüsnü Feridun, “O dönemde yurt dışına çıkıp eğitim görmek mümkün değildi. ‘Işyar ol’ dediler, istemedim. ‘Ben okumaya devam edeceğim’ dedim. Mühendis ya da öğretmen olmak istiyordum.”
Eğitimine Güzelyurt Öğretmen Koleji’nde devam eden Hüsnü Feridun 2 senenin sonunda, 1946’da buradan ilköğretim öğretmeni olarak mezun oldu.Feridun, koleji “Oldukca iyi öğretmenleri ve güzel bir kütüphanesi vardı” diyerek hatırladı.
Hüsnü Feridun’un tayini Baf Ortaokulu’na çıktı sadece o Vakıflar İdaresi tarafınca almış olduğu bursla, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde kimya öğrenimi görmeye gitti. “Dersler kolay olsa gerek miydi” sorusuna da gülerek cevap verdi: “Doğal olarak zordu, vurduk kafayı, çalıştık.”
Londra Üniversitesi’nin her yıl Kıbrıs’ta düzenlemiş olduğu Matriculation sınavına 1946’de girdiğini ve başarıya ulaşmış bulunduğunu da anımsayan Feridun, “Ben, Türkiye’ye gittikten sonrasında İngiltere’ye tıp eğitimi için burs verilmişti. Bunu gazeteden gören babam Lefkoşa’ya gelmiş, mevzuyu araştırmış ve bu başarımla İngiltere’de okuyabileceğim mevzusunda beni uyarmıştı. Mektubumda ona üzülmemesini, durumumdan memnun olduğumu bildirmiştim” dedi.
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ’NDE SORDULAR: “DERSLERİMİZ TÜRKÇE, TAKİP EDEBİLECEK MİSİNİZ?”
Hüsnü Feridun, Türkiye’deki bir anısını da şu sözlerle paylaştı:
“İstanbul Üniversitesi Genel Sekreteri ‘Bizim dersler hep Türkçe, siz takip edebilecek misiniz?’ diye sormuştu bizlere okula ilk gittiğimizde. Türkçe konuştuğumuzu bilmiyorlardı. O yıllarda Türkiye’de Kıbrıslı Türkler hakkında data bu kadar azdı…İstanbul’da 5 yıl kaldık. Dr. Necdet Ünel, Dt. Salih Saruhan ile aynı pansiyonu paylaştık.”
Türkiye’deki üniversite eğitimini de değerlendiren Feridun, “O yıllarda Türkiye’de bilim adamı azdı. Yeni yetişmiş doçentler vardı fakat başlarındaki profesörler hep Yahudi’ydi” dedi.
“LEMAN’LA SINIF ARKADAŞIYDIK”
Eşi Leman Feridun ile İstanbul Üniversitesi’nde tanıştıklarını, derslik arkadaşı olduklarını belirten Hüsnü Feridun, 1951 yılının eylül ayında evlenerek Kıbrıs’a yerleştiklerini söyledi, 1952’de oğulları Asım’ın, 1957’de Metin’in, 1960’da Ayhan’ın dünyaya geldiğini söylemiş oldu.
“Leman Victoria Kız Mektebi’nde göreve başladı. Öğretmen dostlarıyla Victoria Kız Mektebi’ni tam teşekküllü bir ‘Lefkoşa Türk Kız Lisesi’ne dönüştürdüler. Bine yakın kız talebesi olan okulda 3 yıl öğretmenlik 15 yıl da müdirelik yapmış oldu. İdealist bir öğretmen, disiplinli bir yönetici idi. Her sabah öğrencilerin ayakkabısından saçına kadar titizlikle denetim edilir, giysisi uygun olmayanlar evlerine gönderilirdi. Burası ek olarak disipliniyle meşhur bir okuldu. Lefkoşa Türk Kız Lisesi Türkiye’deki devlet imtihanlarında dereceye girecek kadar başarıya ulaşmış bir okul da olmuştu. Ben de İngiliz Okulu ve Kıbrıs Türk Adam Lisesi’nde ders veriyordum. 1956’dan 1959’a kadar Maarif Müfettişi oldum. Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu’nda Eğitim ve Kültür kolu başkanlığı yaptım. Liderler, Dr. Fazıl Minik ve Rauf Raif Denktaş, Eğitim Hizmetleri yönetiminin Türk toplumuna devri esnasında bana mühim görevler verdi. Kıbrıs Türk Maarif Encümeni Başkanı ve Türk Maarif Müdürü oldum. Dostlarımla Kıbrıs Türk Maarif Dairesi’nin kurum ve örgütlenmesinde öncülük yaptık. Türk Cemaat Meclisi’nin kuruluşundan sonrasında da bu Meclise bağlı olarak görevime devam ettim.”
“Bir nevi eğitim bakanlığı mıydı yaptığınız?” soruma yönelik Feridun, “Hayır, biz bakan değildik, bakmazdık. Biz çalışırdık. Tüm dostlar…. Tüm okulların faaliyetleri biz organize ederdik. İnşaatlardan tutun da eğitime kadar. Bakın, şimdi Eylül olur Ekim olur okullardaki inşaatlar devam eder. Biz bu işlere Nisan’da başlardık. Ne kadar para lazım belirlenirdi. Parayı kimi zaman bağışlarla, kimi zaman Türkiye’den yardımlarla temin ederdik. Yazın inşaatlar biterdi. Yurt dışından şirketlerle de iletişime geçer, okullara laboratuvarlar kurdururduk. 1960’da Türkiye’den uzmanlar getirdik. Halk eğitiminden, köy kütüphanelerine varıncaya kadar ‘eğitimin geleceği’ diye 5 senelik plan yaptık.”
20 YIL UNESCO’DA ÇALIŞTI
1967’deki ateşkesten sonrasında yurt dışına çıkışların kolaylaştığını hatırlatan Hüsnü Feridun “Evlatlarımızın istikbalini düşündüğümüz için yurt dışına taşınmaya karar verdik” dedi.
İş için UNESCO’ya başvurduğunu özetleyen Hüsnü Feridun, Saray Otel’de üç kez mülakata girdikten sonrasında göreve kabul edildiğini söylemiş oldu. “20 yıl süresince UNESCO’nun Ortadoğu’daki genel ve mesleki-teknik eğitim programlarını yönettim. Beyrut, Amman ve Viyana’da kaldık. Leman bu yıllarda çalışmadı, çocuklarla ilgilendi. Her iki yılda bir Kıbrıs’a tatile geliyorduk. Leman’ın öğrencilerini ve okulu fazlaca özlediğini fark ediyordum. Gelir gelmez derhal okula gider, öğretmen dostlarını ziyaret ederdi.”
“Ortadoğu’daki eğitim nasıldı?” sorusunu da yanıtlayan Feridun, “Fanatik olunacak bir sistemleri yoktu” dedi ve yurt haricinde zor zamanlar geçirdiklerini de söylemiş oldu: “Araplar kendi aralarında anlaşamıyorlardı. Öldürmeler, suikastlar. Tabanca sesleri….”
Kıbrıs’a döndüklerinde Beylerbeyi’ne yerleştiklerini söyleyen Hüsnü Feridun, evlatları Asım Feridun’un Londra’da, Metin Feridun’un Zürih’te yaşadığını, Ayhan Feridun’un İngiltere ve Türkiye’de çalıştıktan sonrasında Kıbrıs’a yerleştiğini söylemiş oldu.
“Rauf Denktaş yurda döndükten sonrasında beni aradı. ‘Ne yapıyorsun?’ diye sordu. ‘Bahçıvanlık yapıyorum, emekliliğin tadını çıkarıyorum’ dedim. Danışmanı olmamı teklif etti. 12 yıl Rauf Denktaş’ın Eğitim ve Kültür Hususi Danışmanlığını yaptım. Sadece Leman da ben de sıhhat problemleri yaşayınca görevi bıraktım.”
2008’de eşi Leman Feridun’u kanser sebebiyle kaybeden Hüsnü Feridun 57 senelik yaşam arkadaşından “Eksikliğini fazlaca hissediyorum” diyerek bahsetti. Hüsnü Feridun, Leman Feridun’un nikah yüzüğünü de parmağında taşıyor. Serçe parmağında…
Hüsnü Feridun, Kıbrıs Türk Eğitiminin Tarihçesi (1571–1974) ve “Eğitimle Bir Yaşam”(1932-1969) kitaplarını yazdı. Galeri Kültür Yayınları bu iki kitabı “Kıbrıs Türk Eğitim Tarihinden Bir Yaşam” kitabı olarak tekrardan düzenledi. Feridun, 500 sayfadan oluşan kitabını torunları, Ahmet, Hakan, Ayla ve Bartu’ya adadı.
ANISINA LEMAN FERİDUN YÜKSEKÖĞRENİM BURSU VERİLİYOR
Hüsnü Feridun, eşinin yaşamını kaybetmiş olduğu 2008 yılından bu yana kuzeydeki üniversitelerinden birinde okuyan, lisansın ilk yılını başarıyla tamamlayan KKTC vatandaşı ihtiyaçlı bir kız öğrenciye üniversite eğitimini tamamlayana kadar burs verildiğini de söylemiş oldu.