Serbest bırakıldılar

Özgür bırakıldılar

“Diplomasiye kulak tıkarsan, kuvvet göstermek meşru olur” başlığıyla 22 Ağustos’ta kaleme aldığım yazıda, Pile’ye ulaşım için Yiğitler köyünden yapılacak yolda BM askerlerinin tavrını eleştirmiş, Kıbrıs Türkleri’nin dozerlerle BM askeri araçlarını sınırın dışına itmesinin bir gereklilik bulunduğunu anlatmaya çalışmıştım..
   Zira dünyada geçerli olan düzenin “uluslar arası hukuk” değil, “güçlünün hukuku” bulunduğunu yaşayıp görmüştük! 
   Kıbrıs Türk tarafı Pile mevzusunda haklıdır, kati ve net!.. En mühim nokta da budur.. Eğer haklıysanız ve güçlüyseniz niçin alt kalacaksınız? 
   İşte senelerdir ‘diplomasiyle çözülür’ diye beklediğimiz mevzu doğrusu Yiğitler köyünden Pile’ye yapılacak yol mevzusunda Türk tarafının ısrarlı girişimleri ve gerginliğe neden olan tavrı sonrasında uzlaşıya varıldı..
   Sual şu; Türk tarafı bu mevzuda kararlılık ortaya koymamış olsa, bugün bu yol problemi çözülmüş olur muydu?
   Eğer yansız bir gözle mevzuyu değerlendirirseniz, çözülemeyeceğini de kabul edersiniz. Burada yaşayan insanımız sınır kapılarında eziyet çekmeye devam edecekti!
   Türk tarafı iyi niyetliydi ve haklı pozisyonunu biliyordu.. BM her zamanki şeklinde Rum güdümüyle hareket ederek haddini aştı, bu kez Türk tarafı sinmedi ve gereğini yapmış oldu..
   O müdahale uluslar arası toplumdan kınamalar getirse de – vakit ne vakit alkışladılar ki?- sonunda uzlaşıya varıldı ve yol yapılıyor!
   İyi niyet de bir yere kadardır.. Eğer haklıysanız hakkınızı söke söke almayı başarmanız gerekir. Ve bu adım bir kez atılıp sonucu alındığında arkası da kuşkusuz gelecektir. 
   Ne kadar ilginçtir ki; Türk tarafının haklı müdahalesini dün eleştiren ve ‘dış ilişkiler yolu’ diyerek bir nakarat tutturan kesim, bugün varılan uzlaşıyı ise alkışlıyor.. Canım kardeşim o eleştirdiğin hamle yapılmasa bugünkü uzlaşıya varmak mümkün olmayacaktı!.. Keşke bunu görebilsen! 
   Buradaki muhalefetin ve bazı muhalif kesimlerin görmek istemediği bir gerçek vardır, o da Türkiye Cumhuriyeti’nin KKTC yönetimi ile beraber artık Kıbrıs sorununda köktencilik ve kesin adımlar atmasıdır… 
   Devletin ismiyle ilgili tartışmalar da bu çerçevede ele alınmalıdır. 
   Senelerdir Rum talebi sonucu bilhassa Batı’nın çirkin tavrıyla engelleme ve izolasyonlar altında kalan, hiçbir ‘sözüm ona’ insan hakkı savunucusu Avrupalı devletlerinin hak tanımadığı Kıbrıs Türkleri, artık  Türkiye yardımıyla görünür olmaya başlıyor. 
   Bu elbet ki uzun ve meşakkatli bir yoldur… Kıbrıs Türk Devleti adı, Rumların bizlerle ‘ortak vatan’ı Annan planıyla reddetmesi sonrasında,  İslam İşbirliği Teşkilatı’na gözlemci üye olduğumuz devlet ismidir.. Bu isim şu anda bu platformda hali hazırda kullanılmaktadır. 
   Türk Devlet Teşkilatı’ndan KKTC olarak kabul görmüş olsak da bu iki değişik platformda kullanılan iki değişik isim oldukça doğru değildir.. Net olmak şarttır.. 
   Uluslar arası camiada 2004 yılından bu yana zikredilen Kıbrıs Türk Devleti isminin mühim bir değişimin habercisi olmasını umuyorum…  
   Elbet bir günde hiçbir şey değişmez fakat devletin isminin Kıbrıs Türk Devleti olarak değişmesi KKTC’yi reddetmek anlamı taşımaz! Aksine KKTC’nin uluslar arası platformda iyi mi daha iyi bir halde temsil edilebilir sorusuna verilen yanıtlardan biri olur..
   Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs Türkü’nü dünyaya tanıtmak için kolları sıvamıştır. Bu çerçevede yeni adımlar da peş peşe gelecek şeklinde görünmektedir. 
   Hem içerde kuvvetli bir yapı, hem de uluslar arası camiada Türkiye’nin desteğiyle söz hakkı elde etme hedefiyle oluşan bir yol haritası vardır.. Bunu eleştirmek yerine destek vermek kanaatimce vatandaşlık görevidir..
   Pile yolu ile ilgili girişim sonrasında Kıbrıs Türk makamlarını eleştiren insanların bugün gelinen uzlaşı aşamasını alkışlaması iyi mi tutarsızlıksa, Kıbrıs Türkü’nün dünyada yer etme gayretlerinden kabul edilen isim değişikliğini de eleştirmek o denli yanlıştır diye düşünüyorum…